Oyunların Eğitici Gücü

Oyunların Eğitici Gücü

Oyun nedir? Genel tanımıyla oyun, belli bir amaca yönelik olan ya da olmayan, kurallı ya da kuralsız gerçekleştirilebilen; fakat her durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı fiziksel, bilişsel, dil, duygusal ve sosyal gelişiminin temeli olan gerçek hayatın bir parçasıdır. Bir çocuk için en etkin öğrenme sürecidir. Tarihte kimi düşünürler oyunu bir “uyum” olarak, kimileri bir “pratik” olarak, bazıları da “çocukların en gerçek uğraşları” olarak tanımlamıştır. Doğru, çocukların uyum içerisinde girdikleri pratik ve en gerçek uğraş oyundur. Bir çocuğun özlemle beklediği zaman, arkadaşlarıyla birlikte oyun oynayacağı zamandır. Peki oyunların eğitici gücü nedir? Çocuklar oyunlar ile öğrenebilir mi?

Deneyim ve öğrenme

Oyunlar gerçek hayatın taklitleridir. Bebeklikten itibaren vücudumuzu, çevremizi, isteklerimizi, ihtiyaçlarımızı, duygularımızı ifade etmeyi oyunlar vasıtasıyla öğreniriz. Mimik oyunlarıyla yüz ifadelerini okumayı öğrenen bebekler, oyuncaklarıyla yaratıcılıklarını geliştirirler. Çocuklar oyun oynarken üstlendikleri rol ve görevlerle dünyayı algılamaya ve kişiliklerini geliştirmeye başlarlar. Oyun içinde arkadaşlıklar kurarlar; anlaşmayı, düşünüp tartmayı, yargılamayı, problem çözmeyi öğrenirler. Gelecek günlerde neşeyle hatırlanacak olan güzel anılar yaratırlar. 

Her şeyden önce, oyun bir çeşit deneyimdir. Deneyim; zaman, mekan ve insan etkinliği ile oluşur. Bir deneyimin içerdiği bilginin yoğunluğu, bir kitapta veya video içeriğinde saklanabilen hazır bilgiden çok daha büyüktür. 

Hangi bilgi? Hangi oyun? Hangi çocuklar?

Okulöncesi ve ilkokul dönemlerini geride bırakan çocuklar da, aslında pek uzun bir süre boyunca daha çocuk olmaya devam ediyorlar. Fakat günümüzde yaşları büyüdükçe öğrenme süreçleri “deneyimleyerek öğrenme”den yazılı, “tekrarlayarak öğrenme” biçimine dönüşüyor. 

10 - 14 yaşlarındaki çocuklar için öğrenilecek bir yığın bilgi, geçilecek bir yığın sınav, verilmesi gereken bir yığın karar var. Fakat elbette bu bilgilerin, sınavların, kararların gerçekliğini reddetmeden, deneyime dayalı bir öğrenme biçimi düşünmek de mümkün. Tüm yaşam etkinlikleri oyuna dönüştürülebiliyorsa, ortaöğretim dersleri konuları da pekala dönüştürülebilir. Oyunlar yeni bir eğitim dili olabilir. Zira yetişkinlerin dünyasında da bir oyun etrafında oluşan pek çok sosyal topluluk bulunur; briç, tenis kulüplerinden uluslararası dijital oyun şampiyonalarına dek bunların izini sürebiliriz. Oyunlar her yaştan insanı bir araya getirir. 

Böylesine bağlayıcı bir etkinliğin - halen ya da bir zamanlar çocuk olan - bizlere bir şeyler öğretmediğini düşünemeyiz değil mi?